Bütün dünyanın yıllardır, her gün, her dakika kullandığı bir şey var ve o “bedava“. Mantıklı mı bu? Binlerce çalışan, yüzbinlerce sunucu (server) siz bedava kullanın diye mi çalışıyordur 7/24?
“Whatsapp artık mesajlarımızı okuyacakmış! Hemen sil onu, başkasını kullanmaya başlayalım”
Ne bu şimdi? Neye hizmet ediyor? Çözüm mü bu? Başkasına gitmek… Ya da neyden kaçıyoruz, korkumuz ne?
Whatsapp’ın savunucusu değilim. Çok sevdiğimden, ölümüne savunuyorum gibi düşünenler olur diye söylüyorum. Benim durduğum yer; danışıklı dövüş.
Açıklanan ya da gizlenen her şeyi bir kenara bırakın. Ticari amaçları ve kaygıları olan şirketler bunlar. Ne yapmalarını bekliyoruz? Ben bunun bilincinde olarak Whatsapp’tayım, Google’dayım, Twitter’dayım. Hoş, daha güvenli olduğunu bildiğim örneklerini para vererek kullanmak isterdim. Onlara doğurduğum maliyetim neyse %20 hatta %50 fazlasını ödeyerek. Ama “bedava” olmadıkları için, herkes ve her şey buralarda olmayacak, dolayısıyla şu an faydalandığım “network etkisi“nden faydalanamıyor olacağım.
Nedir bu etki? Birine mesaj atacaksam “Kesin WhatsApp’ta vardır“, birinin topluma açık görüşlerini takip etmeye çalışıyorsam “Kesin Twitter’da vardır“, bir şey arıyorsam “kesin Google’da vardır” En güzel örnekleri. Bu servisler paralı olsaydı bunların hiçbirini diyemezdik. Örnekleri kendi bedava kullandığınız servisler için çeşitlendirebilirsiniz.
Ben de dahil hepimiz bile isteye her türlü dijital verimizi verdik. E tabiki bu veriler binbir türlü şekillerde kullanılıyor, ordan oraya satılıyor. Ne olacaktı? Bunu bilmiyor muyduk anlamıyorum? Ya da düşünemiyor muyduk?
Bizim verilerimiz acayip değerli. Ben “Selim“, sen “Ali/Fatma” olarak değerli değil. Ne yapsınlar bizim mesajlarımızda kime ne demişiz, hangi siteye girmişiz. Önemli olan, kurulmak istenen “manipülasyon” sisteminin daha isabetli çalışması için daha fazla örneğe ihtiyaç duyması. Bu örnekler de bizim verilerimiz. Bütün mesele bu.
Verilerimiz makine öğrenme algoritmaları sayesinde analiz ediliyor ve içinde sürekli tekrar eden örüntüler, korelasyonlar var mı bulunmaya çalışılıyor. “Karar alma” yöntemlerimizi, mekanizmalarımızı deşifre ediyorlar ve sonrasında yolladıkları reklam, makale, video, fotoğraf ve benzeri iletişim yollarıyla alışverişlerimizi, ihtiyaçlarımızı, dünya görüşümüzü, politik ve dini görüşlerimizi değiştiriyorlar minik minik, biz farkında olmadan.
Özetle bu şirketlerin ana işi mesajlaşma uygulaması yapmak, arama motoru olmak, fotoğraf yüklettirmek vs değil. Ana işleri bizim karar mekanizmalarımızı manipüle etmek. Çünkü reklam verenleri, sponsorları ya da yatırımcılarının hedefleri bunu gerektiriyor. Büyük kitlelerin kararlarını ekonomik, politik ya da farklı bir menfaat amacıyla manipüle etmek.
Bunu ben ilk günden beri biliyorum. Buna rağmen “evet” dedim sözleşmelerine. Ve bu mecralardaki “iz“lerimi bu bilgiyle birlikte bırakmaya çalışıyorum. Memnun muyum durumdan “Hayır“. Dedim ya danışıklı dövüş.
Bu arada bu yazdığımı da bir komplo teorisiymiş gibi de okumayın. Rothschild’lere falan da bağlamayın. Reklam ile çalışan ve ücretsiz olan teknoloji girişimlerinin çoğunun iş modeli budur zaten. Bunda gizemli bir yer yok.
Zaten anlamadığım da burası. Bu şirketlerin apaçık iş modeli “senin verini başkalarına satmak” zaten. Sen Whatsapp’ı silmişsin ne farkeder. Facebook’tasın hala. Ya da Google’da. Neyi çözüyorsunuz onu anlamıyorum. Ha dersiniz blockchain* altyapısı ile çalışan bir mesajlaşma uygulamasına ya da sosyal ağa taşınıyoruz bütün dünya, o zaman koşa koşa gelirim. O zamana kadar bu tartışmaların, hangi app daha iyiydi akıl yürütmelerinin içinde değilim haberiniz olsun.
Diğer taraftan Facebook ve dolayısıyla Whatsapp hayatının en kötü iletişim krizi içinde. Hak ettiler. Aslında yaptıkları “açık iletişim” kurmaktı. Yani “Ne yapıyorsak gizlemeden açık açık söyleyelim. Sonra olmadık bi olayla patlıyor iyice önünü alamıyoruz” mantığı. Ama ters tepti. Facebook’un karanlık bir algısı varken “açık iletişim“in işe yarayacağını düşünmeleri zaten saçmalıktı.
Bir de işin “Asıl hükümetten korkun. Onların elinde olan uygulamalar kullanılır mı” argümanı var. Buraya hiç girmiyorum. Yukarıda anlattığım gibi şirketlerin elindeki bilgilerimizin hali ortadayken, daha güçlü yapıların bizim verilerimize her türlü erişebileceklerinin farkında olarak yaşamayı tercih ediyorum.
Son olarak İnternet’i bu hale getirenin de hepimizin içindeki o “bedavacılık ruhu” olduğunu söylemeliyim. Bu oldukça derin bir konu, burada detaya girmiyorum. Merak edenler “Dijital Medya Ekseninde 15 Küçük Egzersiz” başlıklı yazıyı okuyabilirler.
* Dip not: Peki her şeye rağmen bütün dünyanın kullanması gereken mesajlaşma uygulaması nedir diye soranlar için; Session diyebilirim. Birçok uzmanın ve hatta girişimcilerin tanrısı gibi görülen Elon Musk‘ın önerdiği Signal‘ın bir fork’u ve sizden ne email ne de telefon numarası istiyor, merkezi bir yapısı olmayan bir şekilde blockchain altyapısı kullanıyor, yolladığınız mesajları bir süre sonra her yerden siliyor. Detay bilgi için alttaki makaleyi okuyabilirsiniz.
İşin özü şu; Session bile sizin duymak istediğiniz anlamda “güvenilir” değil. Çünkü arkalarında Loki firması var. Ve blockchain üzerinde izi tutulamayan yatırım emirleri ve gizli para transferlerini yönetiyorlar. Ve Session’u “bedava” sunmalarının nedeni de aynen WeChat‘te olduğu gibi içerisinden rahatlıkla para transferi ve ödeme yapabildiğiniz ve bunu gizli bir şekilde yapabildiğiniz bir mesajlaşma uygulamasına dönüştürmek istiyorlar. Bu ticari modeli de belli bir kullanım yaygınlığına ulaştıktan sonra ortaya koyacaklardır.
Dijital olarak saklanan herhangi bir veri hiçbir zaman %100 güvenilirdir diyemiyoruz ve diyemeyeceğiz.
0 yorum