Bu yazı, sitede yazdığım diğer pragmatik yazılardan farklı, duygusal ağırlığı olan, başkalarını pek de ilgilendirmeyen ama benim için bu sitede yer alması elzem bir yazı olacak.
Anlatmak istediğim hikaye bir kitap ile ilgili. Yazıp, Amazon’da yayınladığım kitabım.
Bu kitabın yazılış hikayesi ve yayınlandıktan sonra beni şaşırtan taraflarından bahsedeceğim. Son olarak da, neden benim hayatım için bir dönüm noktası oldu, onu anlatacağım.
En samimi haliyle hislerimi paylaşmak istiyorum. Bu hisleri saklamayıp, herkesle paylaşmamın iki nedeni var;
- Kendi kişisel tarihime bağlayıcılığı olan bir not düşmek.
- Belki siz de benzer yollarda tıkanmışlık hissediyorsunuzdur. Belki bu yazı sonrası küçük bir “cesaret” fişeği alır, yıllardır yapmak istediğiniz ama yarım kalan hayallerinizi tamamlamaya karar verirsiniz.
Tam burada genişçe bir parantez açmak istiyorum. Erdem abinin sitesinde yazdığı duygu yoğun yazıların da bana bir ilham olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Aklı, dürüstlüğü bir yana, duygusal tarafını iş yapış şeklinin merkezinde tutması bana hep yol gösterici olmuştur.
Erdem abiyle yolumuz 4play zamanlarında kesişmişti. Hem şirket olarak hem de iş insanı olarak bizim bir yere gelmemizde payı çok büyüktür. Birçok insan için de bu şekilde, onu da biliyorum.
Kitaba, Türkiye’de iş aklına saygı duyduğum insanların görüşlerini, bakış açılarını da kendi notlarımın üzerine eklemek gibi basit bir niyetim vardı ve ilk Erdem abiyle görüşmüştüm. Sağolsun en samimi haliyle, uzunca bir zaman ayırmıştı bana ama çeşitli nedenlerle böyle bir kısım koyamadım kitaba. Burdan özürlerimi iletiyorum kendisine.
Şunu belirterek başlamakta fayda var; bu kitap beklediğimin fersah fersah üzerinde bir tepki aldı, yüzümü güldürdü.
Belki beklentimin çok düşük olmasından kaynaklı olabilir bu şaşırma ama olan bu.
Kitabı tamamlamanın ötesinde hiçbir beklentim yoktu. Tamamlayacaktım ve orda duracaktı. Bazen kitapta yer alan bir probleme çözüm isteyen tanıdık vs olursa da derli toplu paylaşabilecektim. Bu kadar.
“Hadi canım, artislik yapma şimdi” diyeceğinizi tahmin ediyorum. Ama durun, kitabın hikayesini anlatayım, bana hak vereceksiniz.
Bir kere, bu kitap uzun uzadıya üzerine düşünülmüş, alıcısı var mı, yok mu bakılmış, detaylıca tasarlanmış bir şey değil. Yıllardır Evernote’uma aldığım iş-notlarımın derlemesi gibi bir şey.
Neyin notunu alıyorum;
- Uzun zaman uğraştığım ama sonunda çözdüğüm bir problem oluyor, nasıl çözdüğümü adım adım yazıyorum ve beraber çalıştığım arkadaşlara paylaşıyorum.
- Bir şey yaşıyorum, etkiliyor beni, ders çıkarıyorum oraya yazıyorum.
- Çok işime yarayan, işimi kolaylaştıran bir araç-gereç buluyorum, tekrar işime yarar diye not alıyorum.
- İlham verici kitaplar, makaleler, insanlar, videolardaki çıkarımlarımı konuşur gibi özetliyorum ve kaydediyorum.
- Beni motive eden ya da doğru bakış açısını bulmamı sağlayan çok vurucu sözler oluyor, not alıyorum.
Neden yapıyorum bunları? Çünkü işim gereği, aynı anda onlarca farklı ürünün, onlarca farklı ihtiyacını, problemini çözmem gerekiyor ve bunu yukarıdakiler olmadan yapmam mümkün değil.
Fikirden, iş modeline, tasarıma, pazarlamaya, ekip içi kavgalara, global bir ürün büyütmeye kadar birçok farklı dert düşünün… Her gün bu dertlerle cebelleşiyorum.
Yanlış anlamayın, işimi çok seviyorum. Ve hayata tekrar gelsem, yine bu saydığım dertlerle ömrümü geçirmek isterim.
Özetle, bu notlar işimin bir parçası. İşimi hakkıyla yapmam için ne gerekiyorsa onu yapıyorum. Ne bir eksik, ne bir fazla. Abartılacak bir şey yok.
Bu notların en önemli özelliği, sevdiğim iş arkadaşlarımla sıklıkla paylaşmam. Ve bunu bilinçli yapıyorum. Çünkü hem benim, hem onların işine yarıyor. Dertlerin acısını dindiriyor.
Dört farklı şekilde işe yarıyor bu notlar;
- Kendi halletmem gereken işleri kolaylaştırıyor. Atladığım adımları hatırlatıyor, kontrol noktam oluyor.
- Delege ettiğim işlerin arkadaşlar tarafından kolayca yapılmasını sağlıyor
- Aynı sorunlar defalarca başka başka ürünlerde tekrarlanıyor ve her seferinde aynı çözümü ya da deneyimi beraber çalıştığım yeni arkadaşlara tekrar tekrar anlatmam gerekiyor. İşimi çok sevdiğim için bu konularda sohbet etmek, kafa yormak, irdelemek benim için bir zevk ama bu “aktarım” o kadar çok zaman alıyor ki, notları paylaşmak benim için şahane bir kısayol.
- Yıllar içinde, her ihtiyaç olduğunda, yeri geldiğinde bu notları seve seve paylaştığım –aynı firmada çalışmadığım– arkadaşlar çoğu zaman minnettarlıklarını dile getirmek için çok güzel şeyler söylüyorlar ve bu beni duygusal tatmin anlamında acayip besliyor.
İşte bu notların kitaba dönüşme nedeni 4. madde; Notları başkalarıyla, derli toplu, bir düzen ve bütünlük halinde paylaşmak ve “Çok sağol, çok işime yarıyor” dediklerinde mutlu olmak.
Minnettarlıkla söylenen güzel sözler bazen “abartı” olabiliyor, biliyorum ve çoğu zaman üzerinde durmuyorum. “Olm bunları mutlaka kitaba dönüştürmen lazım” dediklerinde bunun bir minnettarlık abartısı olduğunu düşünürdüm.
Çünkü dünyada benim yaptığım işi yapan yüzbinlerce insan var ve ben de onlardan sadece biriyim. Sıradan biri. Hangi ünvanla ya da hangi inanılmaz başarım var ki kitap yazabilirdim ki? Haddime mi? Kimsenin tanımadığı bir ürüncünün ahkamlarıyla kim ilgilenir ki?
İşte beni en çok şaşırtan bu düşüncemin önyargı olduğunu farketmem oldu.
İnsanın herhangi bir şeyi başarmasının önündeki en büyük engel başkaları ya da koşullar falan değil. İnsanın beyninde dönen o önyargılı iç sesler var ya, işte onlardan daha güçlü engel yok.
Bundan 2 ay önce, acil halletmem gereken bir iş vardı. Google Drive’da bir döküman arıyorum. Sonuçlar arasında karşıma bu kitabın taslağı çıktı. 1 yıl önce yarım bırakılmış bir taslak. “Ben kimim ki kitap yazıyorum” iç sesinin beni yıldırması sonucu öylece bıraktığım taslak.
O an garip bir andı. Acil yetiştirmem gereken iş beni endişelendirirken, önümdeki taslak da beni utandırıyordu. Yarım bıraktığım onlarca “çaba“dan biri daha karşımdaydı. Çok kızdım kendime.
O kadar çok kızdım ki, elim ayağım titriyordu. Sanki hayatımda şikayet ettiğim her şeyin özeti gibiydi bu taslak.
“Sen kimsin ki…” ile başlayan iç seslerim, cesaretsizlik, rezil olma korkusu, mazeretler, başkalarının yaptıkları kötülükler, umursanmama olasılığı… Her ne derseniz deyin işte, bu hisleri biliyorsunuz.
İşte tüm bu hislerin toplamı beni yine güzel bir şeyden vazgeçirmiş 1 yıl önce. Bu taslak “vazgeçen Selim“in izi.
4 yaşında bir kızım var. Onunla birlikte hayatı tekrar öğrendim. Sabır nedir, sevgi nedir, keyif nedir, korku nedir, sonsuzmuş gibi hissettiğin mutluluk nedir… Onunlayken hayatın “eksiksiz” gelmesi, onunla kıkırdarken dünyada hiç kimse kimseye kötülük yapmamış ve gelecekte de hiç yapılmayacakmış gibi hissetme…
Kendime, kızımın gözünden bakmayı keşfetmiş olmak, şu hayatta bana verilen en güzel hediyelerden biri. Eşimin en güzel hediyesi. Çünkü, kızımın gözünden baktığımda her şey o kadar netleşiyor ki. Ne önemli, ne değil, ne yapılabilir, ne imkansız…
Kızımın gözünde “vazgeçen” olamazdım.
Taslağa tosladığım o günden 1 hafta sonra kitabın içeriğini, kapağını ve mizanpajını tamamlamıştım.
Kitap yazmak çok zor bir işmiş. Hele çalakalem aldığın notları kitaba çevirmek…
Tıkanıp kalmalar, beğenmemeler, en doğrusunu yazmak için deli gibi araştırmalar, günleri harcadığınız bölümleri silmek zorunda kalmalar, bıkkınlıklar, uykusuzluklar… Ama anladım ki, tüm bunlara rağmen “imkansız” ya da “gereksiz” de değilmiş.
Kitabın Amazon’da yayınlandığı email’ini aldığımda ilk korkular başladı. Oldum olası eleştirilmekle aram iyi olmadı. Şimdi bu kitapla, internet üzerindeki herhangi birinin beni yerin dibine sokabileceği kadar savunmasızdım. İlk oylayan kaç yıldız verecekti? Ne yazacaklardı kitap hakkında?
Günde kaç kitap yayınlanıyor diye araştırdım. Kendime “Sakin ol, binlerce kitap çıkıyor her gün, kimse seninkini görmeyecek” demeye çalışıyordum.
Öyle olmadı.
Önce “5 yıldız“lar gelmeye başladı. Sadece yıldız da değil, uzun, baya uzun yorumlarla birlikte. Değerlendirmeleri okurken yüzümdeki gülümsemeyi görmeniz lazım.
Sonra “Small Business Marketing” kategorisinde 1. oldu. İnanamadım. Birçok şey hayal ettim. Çok büyük şeyler ama bunu hayal bile etmemiştim. Amazon’da 1. olan bir kitabın yazarı olmak.
Sonra “Entrepreneurship Advertising” kategorisinde de 1. oldu. Buna da çok sevindim ama “Bunlar küçük kategoriler o kadar da büyütülecek bir şey yok” deyip sevincimi dizginlemeye çalışırken, “Startups” gibi acayip geniş bir kategoride 6. oldu.
Notları kitaba çevirmeye başladığımı sadece birkaç dostuma bahsetmiştim. Çoğu arkadaşım yukarıdaki görselleri paylaştığımda öğrenmiş oldu. Uzun zamandır görüşmediğim nice arkadaşım tebrik mesajları yazdı. Paylaştılar, önerdiler kitabı. Çok mutlu oldum.
Kitabın ebook versiyonunu yollamış olmama rağmen, “Kitaplığımda ilk defa yakın bir dostumun kitabı olacak, bundan güzel şey var mı” diyerek basılı versiyonu satın alıp beni mahcup eden can dostlarım da cabası…
İşin en garip tarafına geliyoruz şimdi. Yukarıdaki “sevinçler” olurken, kitabı birkaç günde okuyup bitiren, hiç tanımadığım insanlardan gelen güzel mesajları okurken, değersiz hissettiren ve ket vuran iç seslerim hala arkada dönüyordu.
Neden hala bu sesleri duyuyorum? Evet, belki ilk okuyanlar sevdi, yerin dibine batırmalar sonra başlayacak, kitapta bir sürü yanlış falan çıkacak, olabilir ama sevinirken hala neden bu aşağı çeken sesleri duyuyorum. Bu neyin travması…
Kendimi kötü hissettiğim bir dönemde, bir TED videosuna rastlayıp ilgiyle takip etmeye başladığım budist keşiş Andy Puddicombe bir söyleşisinde şöyle diyor;
Hissettiğimiz duyguları “biz” zannederiz. Öfke, utanç, korku… Benliğimiz duygulardan ibaret değildir. Onlarla ilişkimiz otoyoldan geçen arabaları izlemek gibi olmalı. Onları durdurmayı denemek asıl sorunu yaratır. Her hissettiğimizle ilgili bir şeyler yapmak zorunda değiliz. Duyguları, yargılamadan, üst geçitte alttan geçen arabaları izler gibi izlemeliyiz. Bir süre sonra gelip geçeceklerini bilmek bize özgürlük ve duru bir görü kazandırır.
Andy Puddicombe, eski Budist Keşiş, Headspace app’inin kurucusu
Hepimizin gıptayla baktığı ünlü insanların başarıları kadar önemli ya da kayda değer bir şey olmadığının farkındayım bu kitabın. Ama benim kişisel tarihim adına –41 yaşına geldiğim bu yıl içinde– büyük bir dönüm noktası oldu. Hayatımı kökten değiştirecek kararı alma cesareti verdi.
Bugün Madduck‘taki arkadaşlarıma veda ettim. 5 yıl önce, sadece 3 kişi başlamıştık. O uykusuz günleri bugün gibi hatırlıyorum. Beraber aştığımız zorluklar, kurduğumuz hayaller… Şimdi 50 kişiye yaklaşan ekip, onlarca app, iş ortakları, gelirler, ödüller…
5 yıl önce toy bir Selim vardı, bugün –Madduck’ın kurucuları– Serter Varol ve Emre Yılmaz‘ın bana verdiği güç ve sorumluluklar sayesinde, global arenada en zorlu rakipler arasında iş üretmeyi, düzeltmeyi, büyütmeyi becerebilmiş bir Selim var. Çok düştük, çok kalktık, defalarca sıfırdan büyüttük… Verdikleri bu fırsat için Serter ve Emre’ye minnettarım.
5 yıl önce niyetim kendi app studio’mu kurmaktı, kendi hayallerimi gerçekleştirebileceğim zemini yaratmaktı. Ama aynen kitabın taslağı gibi yarım kalmıştı. Gayet rasyonel onlarca mazeretim vardı ve vazgeçtim. Madduck’ın hayallerine ortak oldum. Öğrendim, büyüdüm, büyüttüm.
Şimdi, yarım kalan hayalimi tamamlamak için yeni bir yola (Ne olduğunu merak edenlere seve seve anlatırım. Son 10 gündür her gün 2-3 görüşme yapıyorum, anlatıyorum) çıkıyorum. Çok zor biliyorum. Hemen de olmayabilir. Beynimde onlarca rasyonel “mazeret” dönüyor ama onlara rağmen tam bir adanmışlıkla yola çıkıyorum.
Hiçbir riskin ya da bilinmezin olmadığı, tüm çözümleri bildiğin ortamı beklemek, Godot’u beklemeye benziyor.
Tüm cevapları bilmesen de, bazı bilinmezleri yolda çözebileceğine dair sağlam bir inançla, zaman zaman düşeceğini bilerek yola çıkmak gerek. Rumi‘nin de dediği gibi;
“Sen yola çık, yol sana görünür”
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî
Kendimi bildim bileli, başarmak ya da gerçekleştirmek istediğim hep çok fazla şey koydum önüme. Her gün “daha iyisi olabilir” diye uyandım. Zevkle çalıştım. Şanslıyım, bazıları gerçeğe dönüştü ama ertelediğim, cesaret edemediğim hala bir dolu şey var.
Bugün dönüp bakıyorum, ertelediklerim için hep rasyonel bir “mazeret” bulmuşum. Garip ama insan rahat alanından çıkmamak için de aklını kullanıyor.
Önyargılı iç seslerim hep olacak, ama artık onları dinlerken önce kızım, sonra bu kitap ve sonuçlarını aklıma getirip, güç toplayacağım.
Yeni, güzel başlangıçlara 🥂