“Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok” zehirli bir laf. Hele ilk aylarını yaşayan girişimler için.
Dört girişimin doğmasına, o zorlu ilk aylarına şahit oldum. Kan, ter, gözyaşı döktüm. Batacak mıyız? Hakkaten para kazanacak mıyız? İki üç kişiyiz, işlere yetişecek miyiz? Büyük rakipler bizi ezip geçmeyecek mi? Sonsuz bir endişe, adeta risk yağmuru…
Bu kadar ölüm kalım meselesi içinde, çalışma şekilleri, organizasyonel yapı, insan kaynakları, ofis işleri gibi “eften püften” şeyleri düşünecek değiliz ya. Şöyle bir yere kaçarız;
Amerika’yı yeniden keşfetmeyelim abi. Bi’ bakalım bizim rakipler, Google, Amazon vs nasıl yapıyorsa biz de öyle yapıp geçelim.
Başkalarını kopyalamak en kısa yol ama bu “eften püften” dediğimiz şeyler şirketin her gününün nasıl geçeceğini belirliyor. Haliyle kopyalanmış alışkanlıkla geçen her yeni gün şirketin geleceğine bir zayıf, bozuk, yamuk tuğla daha koyuyor.
İki üç kişilik girişimde her şey acil, önemli biliyoruz. Hemen itiraz etmeye kalkma. Önce sattığın ürünün şahane olduğundan, müşterilerin mutlu mesut olduğundan, seni etraflarına tavsiye ettiğinden emin ol pek tabi. İlk işin bunları halletmek. Sattığın şeyin gerçekten insanların verdiği paraya değdiğini hissetmiyorsan, organizasyon, uzaktan çalışma, kurumsal hedefler vs teferruattır, emin ol. Bir damla gözyaşıyla dağılacak göze sürme gibi bir şeydir.
Sattığın şey paranın hakkını vermeye başladıktan sonra artık bu “eften püften“leri de sattığın ürünü tasarlar gibi tasarlamak lazım diyorum. Çünkü o da aslında müşterine sattığın şeyin görünmeyen ama büyük bir parçası.
Gumroad adında bir servis var. Üretmeyi ve ürettikleri üzerinden para kazanmayı seven insanlar için geliştirilmiş ödeme alma sistemi.
2011’de kuruluyor. 2015’te 23 kişilik kocaman bir girişime dönüşüyor. Yatırım alamıyorlar ve 2016’da tüm çalışanları işten çıkartıyor kurucusu.
Servis güzel bir ihtiyacı karşıladığı için, aldığı paranın hakkını verdiği için, hiçbir çalışanı olmasa da büyümeye devam ediyor. Ve kurucusu parasal zorluklardan kaynaklı ne bir ofis tutabiliyor ne de tam zamanlı çalışan.
Parasının hesabını daha iyi yapabilmek için her işi uzmanı olduğundan emin olduğu insanlara saat bazlı yaptırmaya karar veriyor. Tam zamanlı maaş alan çalışanı olmadan bütün işleri -uzun da sürse- yaptırabildiğini görünce, işleri alışılmışın dışında yapmanın cesaretini kendinde bulmaya başlıyor.
Herkesin tavsiye ettiği çalışma modellerinin dışına çıkıp, kendi yollarını, yöntemlerini buluyor tek tek. Diyor ki, diğer girişimlerin inandığı “canavarca büyümezsem ölürüm” umurumda değil. İşleri yetiştirmeye çalışırken insanlıktan çıkmak istemiyorum, o yüzden teslim tarihiyle uğraşmıyorum. Bırak iş uzasın…
Milyon dolarlarım olmasın, acayip çekici bir girişim olmayayım yatırımcıların gözünde ziyanı yok, hayatımı özgürleştirecek kadar para bıraksın bana yeter diyor kurucu ve gece gündüz girişimiyle yatanlardan olmuyor.
İşin güzeli bu garip yollar çalışıyor; Yıllık 11 milyon dolarlık gelir, her yıl %85 büyüme, servisin müşterileri yıllık 175 milyon dolar kazanıyor ve bu şirketin tam zamanlı çalışanı yok.
Herkesin yaptığı gibi değil, sizde ne çalışıyorsa, siz neye inanıyorsanız onu yapın.
Hikayenin devamını ve şirketi nasıl yönettiğinin detaylarını kurucunun ağzından dinlersiniz.
0 yorum